22 Aralık 2016 Perşembe

Su Sorunu ve Kirliliği

SU SORUNU VE KİRLİLİĞİ
Su, iki boyutu ile ele alınmalıdır. Su ilk olarak, tüm canlıların yaşamlarını sürdürmedeki en temel ihtiyaçtır ve ikinci olarak tarımsal ve endüstriyel üretim süreçlerinin tümünde çok önemli bir yere sahiptir.

Su, insanlık tarihi boyunca toplumların yerleşim tercihleri ve sorun yaşandığı durumlarda çatışma ve savaşların da nedenleri arasında yer almıştır.

Su denince, sadece günlük tüketim içinde kişinin su ile ilişkisi değil; yağmur sularından akarsulara, göllerden yeraltı sularına kadar bir bütün olarak ele alınmalıdır.


Suyun kirlenmesi tüm canlıları olumsuz etkiler. İçme suyu temin edilen akarsulardaki, göllerdeki ve yer altı sularındaki kirlilik sonucu içme sularının içilemez hale gelmesi ve meydana gelen kirlilik sonucu göl ve akarsu ekosistemlerini etkilemektedir. Bu gibi durumları yaşamamak için ve yarınlarımıza temiz ve sağlıklı bir yaşam bırakmak için bazı önlemler almamız gerekiyor.
   Mersin’de kirlilik sonucu sahile vuran ölü balıklar
Su Sorunu ve Kirliliğine Yönelik Alınması Gereken Önlemler 
1)     Birey olarak yapmamız gerekenler;


  • Bilinçsiz su tüketiminden kaçınılmalıdır. Gereksiz ve fazla su kullanılmamalı. Örneğin diş fırçalarken suyu gereksiz yere açık bırakmamalıyız.
  • Su ile karıştığında ayrılması zor olan maddeleri su ile karıştırmamaya özen gösterilmelidir. Buna mutfaklarımızda kullandığımız kızartma yağlarını örnek verebiliriz.
  • Çamaşır ve bulaşıklar için daha az su tüketen makineler kullanılmalıdır.
  • Tarımsal sulamada damlama ve yağmurlama yöntemleri daha sık kullanılmalıdır.


  • Tarımsal ilaç kullanımını rastgele yapılmamalı ve yetkili kuruluşların önerilerine göre yapılmalıdır. Çünkü yanlış ilaçlama yapıldığında yağmur ve sulama sonucu kimyasalların yer altı sularına karışarak suyun kirlenmesine yol açabilir.







2)     Devletlerin yapması gerekenler;

  • Şehir şebekesinin periyodik bakım ve yenilemesi asla ihmal edilmemelidir.
  • Sanayi atıklarının arıtılması ve zararsız hale getirilerek doğaya bırakılması gereklidir.Ayrıca sanayide su kullanımı yeniden kullanımlı dönüşümlü olmalıdır.


  • Tarımda ilkel sulama metodlarının israfa neden olması nedeniyle sulamada yüksek teknoloji kullanılmasına teşvik edilmeli.
  • Su kaynaklarına uygun tarım ürünü ekimi yapılması. Yetiştirilmesi istenen ürünlerin o bölgeye uyumlu olmasını göz önünde bulundurarak denetimler yapmalıdır.
  • Göl ve barajlardaki buharlaşma nedeni ile su kaybı artmaktadır bu yüzden yeni yapılacak barajların yüzey alanlarının az, derinliklerinin fazla olmasına dikkat edilmelidir. Ayrıca kritik dönemlerde göl yüzeyinin yüzen cisimlerle kaplanması ve buharlaşmanın azaltılması sağlanmalıdır.
  • Rüzgâr su yüzeyinde dalgalar oluşturarak güneş ışınlarının su ortamına daha dik bir açıyla girmesi sıcaklığın artmasına ve dolayısı ile buharlaşmanın artmasına neden olur. Bunu engellemek için baraj kenarlarının ağaçlandırılmasını sağlamalıdır.
  • İçme suyu sağlanan göl ve barajların temizliği çok önemlidir bu yüzden dışarıdan insan ya da hayvanların geçişlerini önleyecek bir engel ile çevrelenmelidir. Yakın çevrelere çiftlik ve mandıralar kurulmamalıdır. Su üzerinde akaryakıt ile çalışan kayıklara izin verilmemelidir. Kent planlanmasında kentin büyüme yönünü zarar vermeyecek biçimde yönlendirmelidir.


  • Deniz suyunu arıtma tesisleri kurarak deniz suyu kullanımı arttırılmalıdır.
  • Devletler, aralarındaki su konusundaki anlaşmazlıkları çözmeleri de ayrıca önem taşımaktadır.
Daha berrak bir su için bizlerde üzerimize düşeni yapmalıyız.

3 Kasım 2016 Perşembe

Su Kaynakları

Su Kaynakları
Dünyadaki su kaynaklarını göller, denizler, yer altı suları ve okyanuslar oluşturur. Su hareket eder, biçim değiştirir; bitkiler, hayvanlar ve insanlar tarafından kullanılır. Ancak asla yok olmaz ve buna su döngüsü(hidroloji döngüsü) denir.
Dünya yüzeyinin %70 i su ile kaplıdır. Büyük çoğunluğu deniz ve okyanuslardır. Pasifik Okyanusu yeryüzünün neredeyse yarısını oluşturmaktadır. Havada ise çok az bir miktarda su buharı, su damlacıkları, buz kristalleri şeklinde bulunur. 
Dünya yüzeydeki suyun alanı ve kütlesi büyük olmasına karşın insanın kullanabileceği tatlı su kaynakları sınırlıdır. Bunun sebebi dünyadaki suyun %97 si tuzlu su kaynağından oluşmuş olmasıdır. Geriye kalan %3 lük kısım tatlı suları oluşturur ve bu kısmın %68.3 u kadarı buzullardan, %31.4 si yeraltı sularından, % 0.04 i ise yüzey sularından oluşurlar.
Yeryüzü üzerindeki %0.04 lük tatlı su kaynaklarının % 87 si göllerde, %11 i bataklık, %2 si nehirler ve canlı organizmalardaki sulardan oluşur.
Tatlı Su Kaynaklarının Yeryüzünde Dağılımı (Bölgesel) 
Yeryüzünde en fazla tatlı suya sahip alanlar: Kuzey Amerika Özellikle Kanada, Orta ve Güney Amerika, Avrupa'nın kuzeyi ve yer yer batı kesimleri, Asya'nın kuzeyi özellikle Sibirya, Asya'nın güneyi ve güneyindeki ekvatoral yağışa sahip adalar ( Endonezya, Malezya, Filipinler vb.), Avustralya kıtaları tatlı suların en fazla olduğu sahalardır. 
Dünyada bazı ülkeler su içerisinde yüzerken, bazı ülkeler ise su kıtlığı yaşamaktadır. Brezilya 8 trilyon 233 milyar metreküp toplam yenilenebilir su kaynağına sahipken, Gazze Şeridi 41 metreküple su fakiri ülkeler listesinde sonuncu sırada yer alıyor. 
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü'nün verilerine göre, dünyada en fazla tatlı su kaynağının Brezilya'da olduğu belirlendi. Yağmur ormanlarına ve dünyanın en büyük debisine sahip Brezilyayı 4 trilyon 507 milyar metreküp toplam yıllık yenilenebilir su kaynağı ile Rusya takip ediyor.
- Kuzey Amerika : %15 - Güney Amerika : %26 - Avrupa : %8 - Afrika : %11 - Asya : %36 - Avustralya ve Adalar : %5 
Dünyadaki Tatlı Suyun Kullanım Alanları
Türkiye’de Su Kaynakları 
Türkiye yıllık yağış ortalaması (aritmetik) 642.6 mm’dir.  Türkiye'ye düşen yıllık ortalama yağış miktarı 501,0 km3’tür.
Türkiye göller bakımından oldukça zengin olup başlıca dört bölgeye ayrılmıştır: Göller Yöresi (Eğirdir, Burdur, Beyşehir ve Acıgöl), Güney Marmara (Sapanca, İznik, Ulubat, Kuş Gölleri), Van Gölü ve çevresi, Tuz Gölü ve çevresi. Türkiye’deki göllerin bazılarının derinliği 30 m’den fazladır, bazıları ise sadece birkaç metre derinliktedir. Van Gölü’nün derinliği 100 m’den daha fazladır. Köyceğiz Gölü gibi denizle bağlantısı olan göller az tuzludur.
Tabii göller dışında Türkiye’de 706 adet baraj gölü bulunmaktadır. Bunlardan bazılarının yüzey alanı; Atatürk Barajı 817 km2, Keban Barajı 675 km2, Karakaya Barajı 268 km2, Hirfanlı Barajı 263 km2, Altınkaya Barajı 118 km2’dir.
Türkiye göller haricinde akarsuları açısından da zengin bir ülkedir. Kaynakları Türkiye topraklarında olan birçok akarsu değişik denizlere dökülür. Karadeniz’e Sakarya, Filyos, Kızılırmak, Yeşilırmak, Çoruh ırmakları; Akdeniz’e Asi, Seyhan, Ceyhan, Tarsus, Dalaman ırmakları; Ege Denizi’ne Büyük Menderes, Küçük Menderes, Gediz ve Meriç nehirleri; Marmara Denizi’ne Susurluk/Simav Çayı, Biga Çayı, Gönen Çayı dökülür. Ayrıca Fırat ve Dicle nehirleri Basra Körfezi’nde, Aras ve Kura nehirleri ise Hazar Denizi’nde son bulur. Kızılırmak 1.355 km, Yeşilırmak 519 km, Ceyhan Irmağı 509 km, Büyük Menderes 307 km, Susurluk Irmağı 321 km, Suriye sınırına kadar Fırat Nehri 1.263 km, Dicle Nehri 523 km, Ermenistan sınırına kadar Aras Nehri 548 km uzunluğundadır.
Türkiye göller ve nehirlerinden oluşan tatlı su kaynaklarına sahip olmasına rağmen, sanıldığı gibi su zengini bir ülke değildir. Aksine, gerekli önlemler alınmadığı takdirde yakın gelecekte su sorunları yaşamaya aday bir ülke konumundadır.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2030 yılı için nüfusumuzun 100 milyon olacağını öngörmüştür. Bu durumda 2030 yılı için kişi başına düşen kullanılabilir su miktarının 1.120 m3/yıl civarında olacağı söylenebilir. Mevcut büyüme hızı, su tüketim alışkanlıklarının değişmesi gibi faktörlerin etkisi ile su kaynakları üzerine olabilecek baskıları tahmin etmek mümkündür. Ayrıca bütün bu tahminler mevcut kaynakların 20 yıl sonrasına hiç tahrip edilmeden aktarılması durumunda söz konusu olabilecektir. Bu sebeple Türkiye’nin gelecek nesillerine sağlıklı ve yeterli su bırakabilmesi için kaynakların çok iyi korunup, akılcı kullanılması gerekmektedir.